Giriş
Profesyonellerin en fazla yer aldığı gelişmiş bir sektör
olarak nitelendirilirken, faaliyetleri de yasalarla ve T.C.Merkez Bankası gibi
resmi kurumlar tarafından sıkı kontrol altında tutulurken, maalesef 2001
ekonomik krizinde en büyük darbeyi Bankacılık Sektörü almıştır. Bankacılık
sektöründe yer alan özel bankaların yarısının faaliyetlerine son verilmiş, binlerce
yetişmiş eleman ve yönetici bir anda işlerini kaybetmişlerdir. Faaliyetlerine
son verilen bu bankaların sektör dışında kalma sebepleri sadece kötü niyetli
hissedarlar ile yetersiz yönetimler miydi? Yasaları yeterince önemsememek
miydi?
Tüm bunlar kesinlikle en büyük sebepler değildi. Kaynakları
sınırlı ve tasarrufları kısıtlı olan bu ülkede, sıcak parayla ayakta duran
bankalar birbirleriyle kıyasıya rekabet ederek de bu sonuçla karşılaşmışlardır.
Rakip bankalarla rekabet edebilmek için aşırı şubeleşerek büyüdüler, şube
personelini yeteri kadar eğitemeden şubeleri hızla açtılar, kaynak sağlamak
için yüksek maliyetleri kabullendiler, emniyet kurallarını göz ardı ederek tam
teminat sağlamadan, üçüncü dördüncü derece ipotekler ile kaynakları müşterilere
kullandırdılar. Aksayan piyasa koşullarında geri dönüşü geciken veya dönmeyen
kredilerin yerine kaynak koymak için fazla düşünmeden el altından yüksek
maliyetli kaynakları kabullendiler. Verdikleri hizmetin karşılığını
müşterilerden talep edemediler. Ne havalelerden ne de çek karnelerinden gider
yansıtamadılar. Aldıkları çok büyük riske rağmen çok küçük komisyonlar ile gayri
nakdi kredilere imza attılar. Ülke riskinden dolayı ya dış kaynak bulamadılar,
bulanlar ise yüksek bedel ödemek zorunda kaldılar. Gruplara bağlı bankalarda ise banka
kaynakları Bankalar Kanunu’nun verdiği esneklik boyutunda grup şirketlerine
ucuz kaynak olarak kullandırıldı. Ortaya çıkan çeşitli aksaklıklar zincirleme
sektörü etkiledi.
İşin doğrusu rekabet oyununda ilk raundu bankacılık sektörü
kaybetti.
Aradan altı uzun yıl geçti, ülkeye kaynak girişi arttı,
yabancı yatırımcılar bankaların önemli miktarda hissesine ortak oldu. Artık
birçok yabancı banka grubu ülke içinde faaliyet gösteriyor. Sektörde verilen
hizmetin neredeyse yarısı yabancı bankalar tarafından verilmeye başlandı. Çok
fazla insanın zarar gördüğü kriz neticesinde birçok yeni kanun ve kurallar da
sektör için çıkarılırken, risk yönetimi öncelikli olarak bankaların önem
verdiği konu haline geldi. Banka merkezlerinde bu konuyla ilgili ciddi, büyük
bölümler oluşturuldu. Bu arada faizsiz bankacılık yapan finans kurumları da katılım
bankası olarak yeniden yapılandırıldılar. Bu bankalar sektörde ayakta kalan
bankalar ile birlikte, kapanan bankaların şubelerinin satılan bir kısmını
bünyesine katarak bir anda çok şubeli bankacılığa geçtiler.
Yaşanan rekabet oyunu artık sona erdi mi, yoksa başka bir
boyut mu kazandı? Boyutunu bilemiyoruz ama rekabet yine ortaya çıktı. Belki
büyüyen ekonomi içerisinden daha fazla pay alma gereği ile rekabet arttı. Belki
de ülke içerisinde giderilemeyen işsizlik, hızla artan nüfus, düşen alım gücü
halkın tasarruf gücünü ortadan kaldırdı. Yoksulluk sınırında yaşayan aile
sayısı hızla arttı. Var olan kaynaklar sınırlı olunca rekabet de ister istemez
tekrar gündeme oturdu. Bankalar, tekrar şube sayılarını artırmak için harekete
geçtiler. Çeşitli bankalarca 600 yeni banka şubesi açılacağı söylenmektedir.
Bu çalışma, Active Bankacılık Finans Dergisi, ISSN 1301-9252, Temmuz-Ağustos-Eylül 2007, Sayı 53, S.30–35, yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder